İbrahimin dini

Hz. İbrahim eşi Sâre ile birlikte İslamı yaymak ve yaşatmak adına Urfadan Mısır’a gider.O dönem Mısır firavunlarından Senan bin Ulvan, şehre henüz gelmiş Hz. İbrahim’in beraberindeki güzel hanımından haberi olur. Senan Hz. İbrahim’e onun kim olduğunu sorar. Hz. İbrahim’de, din kardeşi olduğunu söyler. Bunun üzerine Firavun, Hz. İbrahim’e bir takım hediyeler verip Sâre’yi yanında alıkoymak ister. Sâre, bu duruma çok üzülür ve kendini İbrahim den ayırmaması ve Firavun’dan koruması için Allah’a dua ederek yardım ister. Firavun, Sâre’ye sahip olmak düşünceleri içinde iken, Sare bir anda titreyerek yere düşer. Allahın yardımı gelmiştir. Sare Firavun’un gözünde bir anda güzel bir kadından hasta bir insana dönüştürülmüştür.

Tıp dünyasında epilepsi olarak bilinen ancak halk arasında Sara olarak adlandırılan bu hastalığa böyle bir isim konulmasının nedeni yüzyıllar önce yaşanmış bu olaya dayanmaktadır. Sare yere düştükten sonra Firavun ona dokunmaktan vazgeçer ,ama iyileşince aynı kötü arzusunu yineler fakat ,her teşebbüsünde Sare beti benzi sarararak yere düşer. Bu teşebbüsler ardı ardına üç kez tekrarlanıp her seferinde Sare hastalanınca, Firavun bu arzusundan vazgeçer ve üstüne üstlük Sare nin durumuna üzülüp cariyelerinden Hacer’i Sare ye hizmetçi olarak hediye eder. Ve Sare Mısır’dan ayrılır ayrılmaz , Allah tarafından tekrar eski sağlıklı haline kavuşturulur. Köle Hâcer in Hz. İbrahim ve ailesiyle tanışması ilk böyle gerçekleşir.

İslam ansiklopedisi, Hacer maddesinde, şu bilgilere yer verilmektedir. “İbranice’de “Hagar” olarak geçen Hâcer kelimesinin anlamı “Kaçma, kaçış hicret etme “dir Grekçe’de Agar, Arapça’da hem Âcer hem Hacer olarak geçer.Hz Hacer etyopyadan koparılarak getirilmiş bir köledir. Bu nedenle kendisine ülkesini “terk etmek, hicret etme; manalarına gelen Arapça’da “Hecr” köküne dayanan kelimenin dişil hali ile HACER adı verilmiştir

Ve yanlarına Hâceri de dahil ederek Mısır’ı terk edip Filistin bölgesi civarı, “Kenan” diyarına yerleşirler. Hz. İbrahim, yaşadığı dönemde peygamberliği gereği ,kendisini tanrı ilan eden, taştan yonttukları putları tanrı diye gösterip onların önünde ibadet etmeyi halka telkin eden ama aslında kendi isteklerini Tanrı’nın isteği imiş gibi göstererek halkı kullanıp sömüren nemrutlara ve onlara inanan cahilî anlayışa karşı yıllarca büyük mücadeleler verir. Bu mücadeleler esnasında ailece nice sıkıntılar yaşamalarına rağmen yılmadan Allah’ın İsmini ve buyruklarını görev bölgelerinde yüceltmeye çabalarlar. Ancak ; Allah’ın hikmeti, bunca mücadele yıllarında ,çok arzu etmelerine rağmen hz İbrahimin ve Sara nın çocukları olmaz. Hz ibrahimin çocuk istemesindeki gaye, yeryüzünde kendisinden sonra Allah’ın hükümlerini sürdürecek bir varis bırakma arzusudur. Bu irade ile Allah’a yıllarca yalvarır ancak mümkün olmaz.Bu duruma üzülen Sâre, kendi arzusu ve talebi ile hizmetçisi Hâcer’i kocası Hz. İbrahim’e eş olarak vermek ister, Allah’ın tebliğ ve hükümlerini yeryüzünde sürdürecek bir varise ancak böylelikle sahip olabileceklerdir. Sare’nin Allaha olan sadakati ,Allah’ı ve buyruklarını yüceltmeyi, nefsinden üstün tutma iradesi böylece Hâceri; Aziz Allah’ın Halil’im (Dostum) diye anarak şereflendirdiği  bir Peygamberin eşi yapmıştır.

Hz. İbrahim seksen yaşının üzerinde olmasına rağmen, Sare’nin iradesi meyve vermiş Hacer’den İsmail adında bir çocukları olmuştur. İsmailin doğumundan altı yıl sonra, Hz İbrahim 86 yaşındayken, çocuğu olmayan Sâre kaderinin tayini gereği bir çocuk doğurur ve Ona da İshak adını verirler. İshak as yıllarca çocuğu olmamış yaşlı bir kadından mucize sayılacak bir doğumla Sam bölgesine peygamber olarak atanmıştır. Hz Ishâk, Kur’an-i Kerim’de de övülmüştür

“Ey Muhammed; güçlü ve anlayisli olan kullarimiz ibrahim, ishâk ve Yakub’u da an! Biz onlari âhiret yurdunu düsünen samimi kimseler kildik. Dogrusu onlar bizim yanimizda seçkin, iyi kimselerdir” (Sâd, 38/45-47).

İshak’ın sam bölgesindeki varlığı ile Hâcer ve İsmail, Filistin bölgesinden ayrılacak ileride İsmail’in Peygamberlik görevini sürdüreceği mescid-i haram’ın bulunduğu vadiye göç edeceklerdir. Birçok kişinin sandığı yada bildiği gibi bu göç aile içi bir kavga ya da kıskançlık sonucu bir uzaklaştırma değildir!

Onların görevi Allah’ın buyrukları ve Tevhid dinini yaymaktır. Bu gayede, ilahi bir işaretle Hz. İbrahim, Hâcer’i ve İsmail’i yanına alarak 1700 kilometreden fazla ve aylarca sürecek bir yolu bir çok yerde yaya gitmek pahasına, işaret aldıkları yere doğru yürürler.

Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarının  aktardığı gibi, kıskançlık sonucu bir hicret olsaydı 1789 kilometre mesafeyi kat etmek yerine, yüz yada üç yüz kilometre uzaklıkta, Sare ‘nin göremeyeceği bir yere bırakır ve tekrar dönebilirdi.

Peygamber olarak insanlara merhamet dağıtan bir insan, niçin hiç bir yerleşimin bulunmadığı ve, yaşam olanağının dahi olmadığı, binlerce kilometre mesafedeki ıssız bir çöle eşini ve çocuğunu bırakarak geri döner öyle değil mi?

image

İBRAHİMİN DİNİ KOŞULSUZ VE ARACISIZ SADAKATTIR

Varış yerleri olan Mekke vadisi volkanik dağların arasında dar bir vadiydi. Su ve yeşillik olmadığı için yerleşime uygun da değildi.O tarihte vadide henüz Mekke denen bir şehir de yoktu.Hz. İbrahim Hâcer ‘le İsmâil’i, Mescid-i Harâm’ın olduğu yerin yakınına bıraktı. Yanlarında sadece içi hurma dolu meşin bir dağarcık ve su dolu bir kırba verdi.

Hacer geldikleri yerin ıssız bir çöl vadisi olduğunu farkedince şaşırdı ve ibrahime ; “Ey İbrahim, bizi bu vadide bırakıp gidiyorsun., Burada ne bir insan ne de bir hayat eseri var! Eminmisin bizi burada bırakmanı Allah mı emretti?” diye sorunca İbrahim: “Evet, Allah emretti!” diye cevap verdi.Bunun üzerine Hâcer :“ Öyle ise Allah bize yeter, O bizi bırakmaz!” diyerek razı oldu.

İşte Hâcer’i de Hâcer yapan bu teslimiyetiydi. Allah’ın emri olduğunu duyunca şartların olumsuzluğuna rağmen en ufak bir tereddüt dahi göstermedi! “Madem Allah’ın emridir başım gözüm üstüne” demek, ve bir çocukla tek başına ıssız bir çölde ne olacağını bilmeden yaşamaya razı olmak İslam’ın ve imanın özü olan “Allah’a güven ve teslimiyet” duruşundan başka ne olabilirdi ki?

İbrahim as , Hacer ile İsmail’i üzüntüler içinde ağlayarak, Rabbine itimat ve emanet etti ve tekrar görev bölgesi Kenan a döndü. İsmail ise o güne kadar,Allah’a itaat etmenin ne demek olduğunu babasının yaşam duruşundan ve boynuna dayanan bıçak ile zaten öğrenmişti. Bir peygamberi dünyaya getirmek için Sare’nin kadınlık gururundan nasıl vazgeçtiğini idrak etmişti. Allah’ın rızasını kazanmak için her koşulda mutlaka fedakarlık yapılması gerektiğini o küçük yaşına rağmen biliyordu.

Öyle ya çevresindeki her kadın eşini kıskanıp kadınlık gururundan taviz vermezken, Sare bir Peygamberi dünyaya getirmek ve bu gayede , Allah’ını hoşnut etmek adına nelere katlanmış, nelerden vazgeçmişti.

İsmail, Aziz Allah’a güvenmenin ve sadakatin ne demek olduğunu hiçkimsenin yaşamak istemeyeceği bir çölde kalmaya razı olan annesinden ve onları gözyaşları içinde bırakan babasından yaşayarak öğrenecekti. Çünkü; İsmailin eğitim çilesi hala devam ediyordu. Hacer, ve İsmail çölde bir başlarına kalmış ve nihayetinde yiyecek içecekleri de çabucak tükenmişti. İsmail çocuk yaşına rağmen,Rabb’in onu terketmeyeceğini, yaşaması adına onun için indirilen koçtan idrak etmiş ve bu yüzden Aziz Allah’a çok güveniyordu. Ancak günler sonra küçücük vücudu bitkin düşmüş dudakları susuzluktan çatlamış bir haldeyken aniden kendinden geçmişti.Hacer bir an İsmail’in öldüğünü sandı. Çünkü vücut ritmi bozulduğu için yavaş nefes alıyor nabzı da yavaş atıyordu.

İşte o andan itibaren, yer gök melekler ve tüm kainat, etyopyalı köle Hacer’in oğlunu yaşatmak adına o meşhur acı dolu çırpınışına şahit oldu! Safa ve Merve tepeleri arasında Hacer’in Allah’a yakararak çare arar koşuşturmaları başladı.

Hacer İsmail’inin baygın haline üzülerek önce etrafına bakındı.. Gözleri Safâ Tepesini gördü., belki Rabbim bir kervan göndermiştir onları görürüm umuduyla safa tepesi üzerine nefes nefese koşarak tırmandı… Baktı izledi, dinledi… Bir çare arıyordu ama kimseler yoktu ., Ne bir ses ne bir iz.. Sonra vadiye doğru koşarak indi . Ve aksi yöndeki 400 metre mesafesi olan Merve tepesine çıktı… Bakındı, dinledi ama yine küçük bir umut göremedi ., Bu kederli durum içinde Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi kez bitkin düşene kadar üç kilometreden fazla bir mesafeyi nefes nefese koşuşturdu., artık mecali kalmamıştı.. olduğu yere yığıldı. belki son kez ismaile sağ baktığını düşündü.. Son mecali ile Aziz Allah’tan, Arapça’ da su anlamına gelen ZEM ZEM diye iki kez yardım dileyebildi.  İsmail’i  için son nefesine kadar çırpınan köle Hacer’e işte o an kurtuluşun müjdesi ve müjdecisi gelmişti., Cebrail as Hacer’e görünmüş ve şu kelimelerle sesleniyordu;

En kutlu, en şerefli, en keremli Rabb’e canını ısmarlamış kul yarı yolda kalır mı?  dedi Cebrail as. Ayağının ökçesi ile vurduğu yerden su fışkırmaya başladı! Melek müjde ile gelmişti ve Hacer’e “Zayi ve helak oluruz diye sakın korkmayınız şurası Beytullâh’ın yeridir. O Beyt’i bu çocukla babası yapacaktır. Allah o işin ehlini asla zayi etmez.

Cebrail’in pınar fışkırttığı o yerde, İsmaili için Hacer’e bağışlanmış o suyun başına ilk önce bölgeden geçmekte olan kervanlar gelip gitmeye başladı. Çöl hayatında yaşam demek olan suyun kenarında, zaman içinde ufak ufak yerleşimler oluştu ve Mekke şehri de böylece köle Hacer ve İsmailin çileleri ardından onlara bağışlanan zemzem pınarının kenarına kurulmuş oldu.

Mekke Kuran’da şehirlerin anası olarak anılır. Ve Mekke, Allaha güvenerek çölde oğlu ile yaşamaya razı olmuş itaat ,sadakat timsali o şehrin kurucusu ve ilk nüfusu, etyopyalı köle Hacer ananın şehridir. Hz İsmail sonraki zamanlarda babası ile Beytullah’ı inşaa edip görevlerini sürdürecek ,ilerleyen dönemlerde ise etyopyalı Köle Hacerin torunlarından hz Muhammed, Mekke’yi artık bir daha geri dönüşü mümkün olmayacak şekliyle İslamiyet’in beşiği haline getirecektir.

Arapçada anne “um”, evlât “umme” demektir. Um-Üm-Ümmî-Ümmet-umre birbirinden türeyen kavramlardır. Herkes davranışsal safiyette bir olursa “ümmet”tir; safiyette bir değilse birleşmemiştir, ümmet değildir. Hac ritüelinde “um” kavramı, dişil öğe ile, anne kavramıyla buluşur.“um” kavramı etimolojik olarak “anne” demektir. Hac etmek, aynı zamanda, hicret etmekle ilgili bir kavramdır. “Hacer”, “Hacer-ül Esved”, “hac”, “hicr”, “hicret” kavramları birbiriyle ilgili kavramlardır. Kâbe’nin üzerinde bir taş vardır; o taşın adı Hacer-ül Esved’dir. Hac kavramı Hacer’in, ibrahimin, ismailin,hz Muhammed’in ve tüm peygamberlerin hicretlerinden bizlere çıkan bir örnektir. Hacer annemizin mezarı Kâbe’nin içindedir. Kâbe dört köşe bir küptür, ama etrafında tam tur atamazsınız. Tam yuvarlak değildir., Yarım bir yay, hilâl gibi bir bölge vardır ve tur atılırken orada bir dalgalanma vardır. Oradaki dönüşte çiğnenmeyen arazi Hz. İbrahim’in mekânı diye bilinir. Ve Hz Hacer annemiz o çiğnenmeyen alanda gömülüdür. O hilâl şeklinde olan yerin bir başka adı da “Hicr-i İsmail”dir; İsmail’in hicri,(ismailin göçü)

Hac, İsmail gibi ,İsmail’in annesi Hacer gibi hicret etmek demektir. Zemzem, Hacer sabrını, sa’yini ve teslimiyetini gösterebilenlerin hakkıdır. Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelmek demek olan sa’yin kelime anlamı, çalışmak, çabalamaktır. Bugün, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyen anneler, Hacca gittiği halde Hacer tavrı gösteremeyen insanların,sıkıntılı zamanlarda gönüllerine su serpecek zemzem beklemeleri yani, Allah’tan yardım ummaları, boş bir avunmadır. Kulluk etmeden Allah’tan bir şey istemek; İnsanın kendi nefsani arzu ve isteklerini gerçekleştirmesi gayesinde Aziz Allah’ı hizmetçi konumuna sokmasıdır.

image

Soy kelimesi sözlükte aynı atadan gelen demektir. sıfat olarak ise, “üstün nitelikleri olan” diye tanımlanmıştır. Bizler nefsani olarak aynı atadan Adem ile Havva dan geliyoruz ancak, sıfat olarak hepimizin aynı meşrebi taşımadığı ve dolayısıyla aynı ümmetten ve aynı soydan olmadığımız malum!

Anne nedir ? Doğurmak ve nefs’i beslemek mi ?

Öyle olsa idi kedi köpek gibi hayvanlarda doğuruyor ve yavrularını besliyorlar, öyle değil mi?

Anne Baba olmak 0-6 yaş dönemi kişiliği oluşacak çocuğa duruşu ile ibrahim gibi, Sare gibi, Hacer gibi, şekil verip bir insan karakteri oluşturmaktır. Zaten bu yüzden de “Cennet annelerin ayakları altındadır” deyimi zikredilir.

Bugün anneler günü ve biliyoruz ki birçok anne evlatlarından ilgi bekleyecek, belki bir çoğu gerçeklerle yüzleşince hayıflanacak ancak, her anne ne ektiyse onu biçecek.

Sebze ekenler, topraklarını defalarca havalandırarak sulayarak gübreleyerek çeşitli emekler vererek bakımını yapmak durumunda kalıyor ve sonucunda sebzelerini keyifle hasat ediyorlar. Tarlasına emek vermeyenler bugün bahtlarına çıkan yabani otları biçmek durumunda kalacaklar.

Hacer gibi olmadıysan İsmail gibi evlat bekleme

Sare gibi olmadıysan İshak mucizesi bekleme

Yakup gibi olmadıysan, Yusuf  bekleme

Çünkü İnsan ne ekerse onu biçer!

Arapça tek bir lisan olmasına rağmen süreçle “Fusha” ile “Ammi” diye ayrılmıştır. “Fusha” kurallara sıkı sıkıya bağlı ve sağlam eğitim gerektiren daha çok akademik yayınlarda kullanılan bir Arapçadır, yazılır ama önceden hazırlanmış konuşmalar ve nutuklar dışında konuşulmaz! “Ammi” ise konuşulur ama yazılmaz!Bu konu üzerine Tarihçi Murat Bardakçı nın aktardığı, profesör arkadaşının başından geçmiş gerçek bir hikayeyi sizlere alıntılıyorum;

İstanbul Üniversitesi’nin ünlü bir Arapça profesörü birkaç aylığına Kahire’ye gitmiş ve küçük bir daire kiralamış. Eşyalarını yerleştirdikten sonra acıkmış, alt kattaki bakkala inmiş, “Fusha”   Kur’an Arapçası ile “Eneeee uriiiduuu hubzuuun!”, yani “Ekmek istiyorum” deyince bakkal kalakalmış , anlamamış da , dua ediliyor zannedip ,avuçlarını yukarıya kaldırarak “Sadakallahu’l-aziîîîm” cevabını vermiş!

image

Annelik, Babalık, Kadınlık, Müslümanlık, Soy, Asalet, Hac gibi önemli kavramlar bizlerin o kavramları zihinlerimizde nasıl anlamlandığımız ile ilgili., Soy veya ümmet demek ırk demek değildir.  Öyle olsaydı, etyopyalı bir köleden peygamberler doğmazdı. Soy “bir insanı, nitelikli insana çeviren, davranışlar bütünüdür”

Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli Olanınız, O’ndan en çok sakınanız saygı duyanınız ve itimat edeninizdir.HUCURAT,13

Soyunda ,meşrebinde az biraz Hacerlik olan, duruşu ile İsmail gibi evlatlar yetiştirmeye gayret eden tüm annelere selam olsun!

Anneliği ve İslamiyeti Mısırlı cahil bakkal gibi idrak eden anneler ise ,her yıl ayağına milyonlarca ziyaretçi getiren Etyopyalı köle Hacer’e baksınlar da Allah’ın öğütleri her daim kulaklarında küpe olsun!

Sevgili dostlar; Gelecek kuşakları doğru yetiştirmek bizim elimizde. Davranışlarımız çocuklarımızın davranışları haline dönüşecek. Eğer kötü muamele görmüş olsanız bile anne ve babanızı affedin ve iyi davranın çünkü onlar cezanın en büyüğünü zaten çekecekler. Unutmayalım ki Annelerimize iyi davranmakla aslında bizler, çocuklarımıza ne yapmaları ve nasıl davranmaları gerektiğini duruşumuzla anlatan canlı birer örnek olacağız. Çünkü çocuklar görerek öğrenirler. Aziz Mevla ayetlerinde bizlere bu ahlakı buyurmuş ve böylelikle atalarımız yüz yıllar boyu, anne baba ve aile kavramının öneminin idrakı içinde toplumda sevgi ve merhamet yapısını koruyabilmiştir.

Hz İbrahim’in ,Hacer’in İsmail’in Sara’nın, Bknz; ALLAH’A SADAKAT UĞRUNDA nelere katlandıklarını vurgulayan ve islamiyetin kısa bir özeti sayılan, ve MEKKE şehrinin de anıldığı, Beled Suresi ile sohbetimizi sonlandıralım.

Bu vesile ile Anneler gününde; İsmi ve yaşamı hicret olmuş, duruşu, sabrı ve emeği ile Peygamberler yetiştirmiş, soyundan olabilmek için çırpındığım etyopyalı köle Hacer anamı, önünde yerlere kadar eğilerek, hürmet, saygı ve sevgiyle selamlıyorum! 

Ve Tüm Annelere; Kadınlıkları yüzünden horlanmadıkları ve kesintisiz kıymet görecekleri bir dünya yaşantısı diliyorum.

90-el-BELED
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
1. Andolsun bu beldeye ,(mekkeye)
2. Ki sen bu beldedesin ,
3. Ve andolsun babaya (ibrahime) ve ondan meydana gelen çocuğa,(İsmaile)
4. Biz, insanı yüzyüzünde başına gelecek nice zorluklara mukavemet edebileceği şekilde yarattık.
5. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. Pek çok mal harcadım biriktirdim diyor.
7. Kimse onu görmüyor mu sanıyor?
8. Biz ona iki göz vermedik mi?
9. Bir dil ve iki dudak ,
10. Ona iki yolu doğru ve eğriyi gösterdik .
11. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.
12. O sarp yokuş nedir bilir misin?
13. Köle azat etmek,
14. Veya açlık gününde yemek yedirmektir,
15. Yakınlığı olan bir yetime.
16. Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
17. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.
18. İşte bunlar sağdakilerdir.
19. Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir,
20. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.

BAKARA SURESİ
136 – Deyiniz ki, “Biz, Allah’a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa’ya ve İsa’ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O’na boyun eğen müslümanlarız.”
137 – Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter. Ve O, işitendir, bilendir.

ANNELERE ÖĞÜTLER 

LOKMAN SURESİ 13 . Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür

14 .Allah insana anne ve babasına iyilikle davranmayı tavsiye etti. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla karnında taşımıştır. Onun sütten ayrılması, iki yıl içindedir. Allah demiştir ki “Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüşünüz yalnız Banadır.”

15 .Ancak; Bununla birlikte, anne ve baba bilgin olmayan şeyi Allah’a şirk koşman için, seni zorlayacak olursa, ( benim öğütlerime aykırı ve tersine olan , kendi istek ve arzularını yerine getirmen hususunda) sana yönelirlerse bu durumda sakın onlara itaat etme ve, dünya hayatında yine de onlara iyilikle davran fakat Bana ‘gönülden-katıksız olarak yönelenin’ soyuna yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. demişti!

2 Comments

  1. Reblogged this on HÜR NİSA and commented:

    Annelere; Kadınlıkları yüzünden horlanmadıkları, itilip kakılmadıkları,365 gün kıymetlerinin idrak edildiği riyasız sevgi dolu bir dünya diliyorum!

    Beğen

Yorumlar kapatıldı.